OKUR-YAZAR OLMAK/OLMAMAK
Okuma-yazmanın
MUTFAĞINDA (ilk aşamasında) bulunan bir öğretmen olarak bu konunun birkaç
açıdan ve yeniden değerlendirilip, anlaşılmasını önemli ve gerekli buluyorum….
Okuma-yazmayı
sağlayan işaret ve sembollerin (harflerin) ilk icat edildiği eski çağlardan son
350 – 400 yıla öncesine kadar okuyan ve
yazan çok az ELİT bir zümrenin
olduğu “okuma – yazma” nın tarihçesinden
anlaşılmaktadır .Günümüzde “okur – yazar
“lığın pek çok dalının, hayatımızın her alanına
hayati anlamda girdiği, okuma –
yazma araçlarının çeşitliliği, çokluğu
ve kolay ulaşımı insanların hayatlarının
çok erken dönemlerinde (ülkemizde 6-7 yaşlarında, bazı gelişmiş ülkelerde 5
yaşına kadar inmekte.) ilk öğrenme aşaması ile ZORUNLU olarak tanıştıklarına biz ETKEN ve ŞAHİT olmaktayız..
İnsanı; CANLILAR
içinde değil, insanlar içinde bile
ÜSTÜN ve SAYGIN kılan unsur; bilgiye sahip olma, onu üretme ve bilgiyi
kullanabilme becerisidir. Tarih boyunca medeniyetlere ve gelişmiş toplumlara
baktığımız zaman, okur- yazarlık
oranının YÜKSEK, geri kalmış ve problemli toplumlarda DÜŞÜK olduğu kesindir..
İnsan olarak VAR olmamızın ve DEĞER
üretmemizin başlangıcı olan “ okuma-yazma”nın hayatımızın devamında da bizimle
İÇ İÇE olması için, her yönüyle bakmak
ve kullanmak zorundayız. İçinde
yaşadığımız toplumda da olumsuz sosyal bir vakayla karşılaştığımız zaman
ağzımızdan ilk çıkan “EĞİTİM ŞART” sözü oluvermektedir..
Okuma; olgu ve olayları ayrıntılı ANLAMA, sağlıklı
ANLAMLANDIRMA, olayları ÇOK YÖNLÜ görme, HAKİKATİ ARAMA, dünya sahnesinde BİLİNÇLİ var olma,
gezegendeki her bir şeyin HİKMETİ ni(var oluş amacı) anlamaya çalışma, içinde
yaşadığı toplumda NESNE olmaktan ÖZNE olmaya geçme, insanlık ERDEM
arayışının EMEK ve gayretini daha yukarı
TAŞIMA ÇABASIDIR.!
Okuma, her
şeyde; insan-insan, insan-toplum, insan-evren,
DOĞAL DENGESİNİ BOZMADAN
anlaşılmasının SORUMLULUĞU ile çalışma ve uğraş verme halinde olmaktır…
OKUMA dan; tanıyınca
DÜNYA yı, “YAŞANMAZ” hale getirdik.. OKUMA dan tanıyınca PARA yı, tüm insanlığı
” SÖMÜRDÜK” (62 kişinin serveti, dünya nüfusunun yarsının
gelirine denk geliyor.) OKUMA dan dinimiz olunca, dinimizi de,
ahlâkımızı da, kitabımızı da “KİTABINA UYDURDUK” ( insanlık tarihi boyunca DİN
ADINA insanlık katliamları yaptık,
PARELEL- UYDURMA dinler, sahte tanrılar, uydurma kitaplar, yalancı
peygamberler, kendini kurtaramayan kurtarıcılar
bulduk…Bulamadık ise İCAT ediverdik..)
Gelişmiş
toplumların GELİŞMİŞLİĞİNİN önemli bir sebebi; bu konuyu devlet politikası
yapması, aile okur – yazarlığını tesis etmesi, okur- yazar çeşitliliği, sivil
toplum kuruluşlarının bu konuyu öncelikli mesele olarak ele alması, teknolojik
araçlarının MARKA olması, kentlerindeki alt ve üst yapılarının muazzamlığı,
FİKİRLERİNİN ÇEŞİTLİLİĞİ ve yaşantılarının RENKLİLİĞİn den anlamaktayız…
Bizim insan
hayatının ÇOCUKLUK çağında etkinleştirdiğimiz “OKUR-YAZAR”lığın çok HAYATİ, ÖNEMLİ, bir o kadar ÖNCELİKLİ durumda olduğunu biliyoruz, oysa BU; İŞİN…
BAŞLANGIÇ kısmı….
YURDUM insanlarının
pek çoğunun ömrüne baktığımız
zaman; neredeyse HAYATININ TAMAMININ bu BAŞLANGIÇLA başlayıp bununla SON bulduğunu
görmekteyiz…
Biz harfleri
kaynaştırıp, sesleri hecelere , heceleri kelimelere dönüştürmeye OKUMA,
sembollerle(harflerle) işaretlemeye YAZMA diyoruz. Bu tanımlama DOĞRU,
yalnız…. Ne okuma.! Ne de yazma.!
Sadece bunlardan İBARET... Her kavram gibi bu kavramı da TEK BOYUTU ile ALIYOR, ANLIYORUZ.. .Bir ÖZ-ELEŞTİRİ yaparsak; TEMBELLİK Mİ ? HİLE Mİ ?
Yapıyoruz..?
Teknik olarak
YAZ ma KAYDET me olsa da, sosyolojik anlamda; ETKİLEŞİM, toplumdaki bilgileri –
becerileri ve sosyal normları anlama, birbirleriyle paylaşma, yorumlayabilme ve
sonraki nesillere AKTARMA aracıdır..Bu açıdan bakıldığında, YAZ ma insanlığa
DEĞER katma, kendimizle beraber toplumun GELİŞMESİ ne EMEK vererek KATKIDA
bulunmaktır…
Ömründe bir
FİDAN dikmemiş, bir acı SOĞAN
yetiştirmemiş, üretirken soğukta üşümemiş, sıcakta yanmamış, elleri
nasırlaşmamış İNSANLAR ın; çam –
ardıç ağacına katı olması, çiçeğe çiçekçide satılan nesne olmasının dışın
da fazlaca hangi ANLAMı yükler.? Bir orman karşısında…. Hele
hele ORMAN ın yanması onu ne kadar
etkiler.? İçinde bir dalı olup olmadığının telaşına mı düşer.? Marketin manav
reyonundan aldığı meyve sebzelerin PARA yı
görünce kendiliğinden oluştuğunu mu DÜŞÜNÜR.? Daha korkuncu HİÇ DÜŞÜNMEZ (mi)..(??)
YAZ makta;
VARLIK sancısı çekenlerin uykusuz GECELERİ, okuma- araştırma uğraşları , zihin
maratonları, git- gelleri, her sözcüğü ve kelimeyi kırk kere tartma-ölçme, yani
ZİHİNSEL bir EMEK VERME faaliyetidir…Yoğun bir okuma neticesinde, bir gerçeği
gösterme OLMAZ ise… DÜŞÜNDÜRME yi DERT edinmedir.. Böyle bir derdi olmayanlar
KİTABA nasıl bakar veya BAKMAZ..(ya öper yukarı kaldırır hayatlarından ŞUTLAR
lar.. ya da resimlerine kısaca göz atıp
yine de OKUMAZLAR..! Neticede o bir KAĞIT YIĞINI(!) )
“ Hiç kimse, öldüğünde arkasında bir şey
BIRAKAMAYACAK kadar YOKSUL değildir.”diyor.Blaise PASCAL
“ YAZAR, SÖYLEYECEK
bir şeyi olduğuna inanan KİŞİDİR.” Diyor… Heinrich BÖLL
Hayat bu kadar
HIZLI ve KARMAŞIK akarken bizim SÖYLEYECEK bir şeyimizin olmaması DÜŞÜNDÜRÜCÜ
ve ENDİŞE verici değil
Mİ..?? DOSTLAR…………..
Eşsiz dostum , kardeşim , yoldaşım, babam Nejdet YALÇINER...
Yorumlar
Yorum Gönder