Ahlaksız Allahtan Ahlaklı Allaha


İnsan; dinin, toplumun, doğanın, zamanın ve en son kendi zindanının esareti altında. Kişiyi bu zindanlardan özellikle kendi zindanından kurtaracak güç; insanın seçimdir. Allah; bireylerin ferd ferd ne zaman doğacağını, kiminle evleneceğini, ne zaman kanser olacağını ve ne zaman öleceğini yazmaz. Tanrının yani Kuran diliyle Allahın; kişiler üzerinde özgürlüğünü kısıtlayıcı, kişilerin seçimini ikinci plana atıcı bir otorite anlayışı yok. Allahın da insanlar gibi bir ahlakı var.
Kadere inanan alın yazısına inanan nasibe kısmete inanan bir insan ister istemez ahlaksız bir güce inanmaktadır. İsveçte ölen insanların yaşını 80, afrikada ölen insanların yaşını 50 tayin eden bir Allah mutlak olarak ahlaksız bir Allahtır.

İnsan seçmek zorundadır. İnsana yazılan sunnetullah budur. Yani Allah ın insan üzerindeki sünneti budur. Allah kimseye torpil geçmez.Kimsenin nereye gideceği ne yapacağı yazılı felan değil. İnsan seçecek. Seçmemeyi seçmesi de seçmektir.
Eğer hayatı; herşeyin önceden yazılıp ve zamani geldiğinde bu olayların meydana gelmesi olarak (kader/kaza) formülüze ettiğimizde; böyle bir Allahı hiçbir şekilde etik ve adalet üzerinde meşrulaştıramayız.
Allah şapkadan tavşan çıkarmaz. Yasasız iş yapmaz. Determinist olaylara bakışımız; eğer 'Allah böyle istedi böyle oldu' diye olursa ne bilim ne ilim gelişir.

Allah tasavvurumuz bizim toplum olarak yerle bir durumda. İnandığımız Allah ile hakikat olan, referansını vahiyden alan Allah; inanılmaz farklı ve çelişkili.
Allahın; faili ve fiili önceden bilmesi dinde ve teoloji de ayrı bir inceleme alanıdır. Yani şunu demek istiyorum; Allahın bilmesi farklı, yazması ve zamanı geldiğinde yazılanın gerçekleşmesi farklı şeyler. Allahin sonsuz ilminin hayatı kuşatması farklı, bireyler üzerinde kimin ne yapacağını ne yapmayacağını tayin edip yazması farklı. Müslümanlar; üzerindeki sorumluluğu Allah dedikleri ama Allah ile alakası olmayan tanrıya atarak vicdan mastürbasyonu yapıyorlar. Buna misal olarak şunu söyleyebilirim; Almanyada trafik kazalarında ölen insanlara öldü denmez. Öldürüldü denir. Ve trafik kazalarına kaza denmez çarpışma denir. Neden? Çünkü bunun suçu Tanrı değildir. Tanrı kimsenin yolda asfalta beyni akarak ölmesini istemez. Ama türkiye de trafik kazalarina kaza deniyor. Buradaki kaza o kader/kazadaki kaza ışte. Ölenler de faili meçhuldür. Nasıl olsa vadesi geldi. Yani şuna inanılıyor; eğer trafik kazasinda ölmeseydi kafasına tuğla düşüp ölecekti. Bu sakat, adına; 'eceli geldi-vadesi doldu' denen anlayış; insanı zindanı altına almakta ve Allahı zihinlerde mazoşist bir manyak haline getirmekte.
Allah olmak; risk almaktır. Allah insana özgür irade vererek risk almıştır. Ama insan hayatının her alanının Allah tarafından yazılıp gerçekleştiğine sığınarak topu Allah a atmıştır. Allah tarafından yazılan belirlenen yani sunnetullah dediğimiz olgu; doğaya ve topluma ilişkin yasalardır. Kişinin kaldırımda yürürken üstüne taş düşüp ölmesi onun suçu olmayabilir. Ama onun suçu olmaması bu ölümün failinin Allah olması demek değildir. Bizim insanımız fail Allah demese de kadere inanarak Allah ı ister istemez suçlu göstermekte. Tanrı sistemi kurmuş. Bu dünyada bela var felaket var. Potansiyel ölümlüsün zaten. Başına gelen sıkıntı dert hiçbir şekilde Allaha izafe edilemez. Şimdi genellikle ehli sünnet otoriteleri dediğimiz diyanet çizgisindeki abilerimiz; burada hemen şunu ileri sürmekte; adam çok iyi besleniyor iskandinav ülkelerinde yaşıyor herşey mükemmel, kendi iradesiyle harika koşullarda yaşam sürüyor ama bi anda 45 yaşında kalp krizinden ölüyor şimdi bu kader değil de ne? - Ne kadar güzel. Sanki Allahin canı sıkılıyor bu duruma. İnsanın bu kadar dikkatli olduğunu görünce dur ben buna haddini bi bildireyim diyor. Kişinin bi anda kalp krizinden ölmesi; Allahın bunu böyle istemesi böyle yazmasi olabilir mi? Bu nasıl bir mutlak irade anlayışı. Allahı kendimize düşman olarak tasavvur etmek; ne zaman din haline geldi anlamak mümkün değil. Kullarını kıskanan, kullarına tuzak kuran bir Allaha Allah diyoruz ve bir kere dert edinip düşünmüyoruz.

Ayetleri incelediğimizde;
-Şüphesiz ki Allah zerre kadar haksızlık etmez..(Nisa/40)
-Şüphesiz ki Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez fakat insanlar kendilerine zulmediyorlar.(Yunus/44)
-Sana isabet eden her iyilik Allah’tandır, başınıza gelen her kötülük ise kendinizdendir. (Nisa/79)

Amentü diye camilerde papağan gibi ezberlettiğimiz 6 iman ilkesinden oluşan bu metnin içeriği tamamı ile kurandan alınmış değil. Hayır ve şer Allah'tan geliyor ifadesi sakattır. Kadere iman ilkesi kurani değildir. Kuranda geçen kader; takdir, ölçü, kadar anlamında bireye ölçü olarak seçmenin verilmesidir.

-Ve biz her bir insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık. (İsra/13)
-Şüphesiz insan için kendi çalıştığından başkası yoktur.(Necm/39)

Birey seçmek zorundadır yani illa kader diyeceksek insana yazılan kader budur.

Amentüye eklenen kadere iman maddesi emeviler döneminde muaviyenin zulmünü Allaha atması için uydurma hadislere dayanarak oluşturduğu anayasadır. Kurandaki kader; amentudeki kadere taban tabana zıt. Kurandaki kader dediğim gibi ; Allahın insana seçme olarak nakşettiği yaşam biçimdir. Yani kendini de yırtsan sorumluluktan kurtulamazsın. Ali Şeriatinin de dediği gibi İslam; bireyin hayatindaki sorumluluklarinin dinidir. Olay bundan ibarettir.

-İnsana ve onu mükemmel düzenleyene and olsun ki, Allah kişiye ahlaki bozukluğunu bilme ve ondan korunma imkanı vermiştir. Benliğini temizleyen kurtulmuş, onu kirletip örten zarara uğramıştır. (Şems_7/10)

-Hiç kuşkusuz bir toplumun bireyleri kendi iç dünyalarını değiştirmedikçe Allah da o toplumun gidişatını değiştirmez.(Rad/11)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Şerefsiz Bir İnsanım

Hayatın Kaynağı / AYN RAND

OKUR-YAZAR OLMAK/OLMAMAK