12 Kızgın Adam Filminin Mesajı Üzerine



İnsanlık tarihi; adaletsizliğin ve cinsine duymadığı merhametin tarihi olmuştur. İlişkiler; önyargılara ve dokunulamaz dogmalara yem edilmiştir. İnsanı ilerletecek güç; hakkı verilmeyen, alternatifi olmayan adalet ve merhamet duygusudur.
Bu filmde jüri üyelerini, kitleleri temsil eden bir metafor olarak görüyoruz. Pazarlamacı, işçi, mimar... Suç şüphesi altında olan sanık gencin yaşamı, farklı meslekten farklı satatülerden oluşan bu on iki kişilik grubun oy birliği ile verecekleri karara bağlıdır.
Herkes ne için toplandığını unutmuş, kayıtsız, bir edayla sıralanmıştır. Sabırsız ve aceleci bir hava hakimdir.
Sadece sekizinci jüri üyesi olan Davis adlı karakterin düşünceli olduğunu görüyoruz. Şüphededir. Genç hakkında suçsuz oyunu veren ilk kişidir. Suçsuz olduğunu bildiği için suçsuz oyu kullanmıyor. Suçlu olduğundan kesin olarak emin olmadığı için suçsuz oyu kullanıyor. Ortada bir insan hayatı mevzu bahis olduğunun bilincinde.
Diğer on bir üyenin kişisel saiklerle ve önyargılarla hüküm verdiklerine ve delil diye öne sürülen vakıaların kesin delil olarak kabul edilmesindeki arzularına şahit oluyoruz.
Aslında ortada bir suçlu olup olmaması zerre umurlarında değildir. Yapacakları sohbetleri, izleyecekleri maçları çok daha mühimdir. İnsan hayatı; konuşulmaya tartışılmaya değer bir mesele olarak görülmez maalesef.
Sekizinci üyenin sakin tavrı ve olgun yaklaşımı masadaki iyi niyetli insanların dikkatini çekmeye başladıkça ortam gerginleşir. Üyeler birer birer nerelerde ihmalkar davrandıkları, nerelerde şüphe duymaları gerektiği ile yüzleşirler. Vicdanını önyargısında hapseden bir beyin, adaletli düşünümez. Geçmişinin karanlık değer algısında, yargılamadan infaz eder.
Şüphe değildir kesinliktir insanı deli eden aslında. Düşünce konforunu bozmak istemeyen insanoğlu şüpheyi düşman beller.
Bir odada geçen neredeyse doksan altı dakika süren bu tartışmada üyeler; düşünmeye gerçek anlamda düşünmeye davet ediliyor. Basit gibi görünen bu insani eylemin devrimsel gücüne hayran kalıyoruz. İnsanları düşündüklerine inandırmanın sevgiye, gerçekten düşündürmenin ise nefrete sebep olduğu hakikatinde buluşuyoruz.
Sağlıklı, mantıklı düşünmenin bozulmamış bir vicdandan ve merhametten ileri geldiği doğrudur. Insanı düşünmeye sevk eden, şüphe duymaya, rahatsız olmaya iten motivasyon buralarda yatar. Sekizinci üyede de vicdanın ve sağduyunun aktif bir yansımasını görüyoruz.
Son olarak film bize iyi ve kötüyü net siyah beyaz olarak sunmamaktadır. Gri tonlarında yakalarız onları. Kötünün içindeki iyiye, iyinin içindeki kötüye dikkat çekiyor. İnsanları yargılarkenki kolaycılığımızı ve ucuzculuğumuzu yüzümüze vuruyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Şerefsiz Bir İnsanım

Hayatın Kaynağı / AYN RAND

OKUR-YAZAR OLMAK/OLMAMAK